Eğer durmadan
artan enflasyon karşısında paramızın değerini banka faizleri sayesinde
koruyabiliyorsak, İslam faizi neden haram kılmıştır ? Faizin zararları
nelerdir ki :İslam onu
yasaklamıştır ?
"Allah alışverişi -karı- helal kılmış, faizi yasaklamıştır."
Öncelikle ekonomik
bir kuralın altını çizerek belirtelim. Faiz, enflasyona neden olur. Bir ülkede ne
kadar faiz varsa, o faiz oranının belli bir oran üstünde, o ülkede enflasyonda olur.
Batıda enflasyon % 2-3' tür. Çünkü faiz oranları batıda % 2 civarındadır. Yani
bir ülkede faiz varsa enflasyonda vardır. Enflasyona karşı insanlar faize hücum
ettikçe, enflasyonu artırırlar. Enflasyonun düşmesinin ilk temel şartı faizlerin
aşağı çekilip, sıfırlandırılmasıdır.







Ayrıca faiz enflasyon
karşısında paranın değerini koruyamaz. Uzun vadede faiz, enflasyon karşısında
paranın değerini eritir.
Mesela 1990 yılında bir ev
alacak parayı bankaya, faize yatıran bir insan, 10 yıl sonra bu parayı bankadan
çekse, o para ile, bir evin yarısını bile yaptırtamaz... Bu nedenle Hz. Resul :
" Faiz malı eritir " buyuruyorlar.
Faizin doğurduğu enflasyon
karşısında, faizli o para değerini kaybetmiş, erimiş olur.
Kısaca, enflasyondan
kaçarken, aslında enflasyonun en büyük nedeni olan faize tutulmak , eldeki paranın da
erimesine sebep olmaktadır.
Günümüz sol ideolojisi
faizle, kârı-alışverişi- aynı kefede görüp, her ikisini de yasaklarlar. Bu mantık
1400 sene önce müşriklerde de vardı. Hz. Resul dönemindeki müşrikler "
Alışverişte, karda faiz gibidir " görüşünü savunuyorlardı. Yani isimler,
insanlar değişse de, bâtıl fikirler hep aynı mantığı taşıyorlar. O dönemde ki
komünistlerin ismi müşrik, şimdiki müşriklerin adları komünist, isim ayrı kafa hep aynı...Tarihinde özeti bu değil mi belki de ...!
Faiz, enflasyonun anasıdır.
Faiz ertelenen enflasyondur. Bunu bir örnekle açıklayalım : Zeki ama parası olmayan
bir insan düşünelim. Bir gömlek fabrikası açacaktır, fakat parası yoktur. Bu zeki
adam bankaya gider ve kredi ile bankadan borç alır . Mesela kredi olarak100 lira
almıştır , banka bir sene sonra ondan 200 lira geri istemektedir.
Bu kişi bir fabrikada açar ve
gömlekleri üretmeye başlar. Şimdi bir gömleğin üreticiden (fabrikadan), toptancı
ve perakendeci vasıtasıyla, maliyet, kar, faiz oranlarına göre fiyatlarının
tüketiciye yansımasını safha safha görelim: Üretici (diyelim ki ) gömleğin
tanesini 2 liraya mal etsin (elektrik, kumaş, işçi ücreti... dahil). Üretici kârda
elde edecektir ( diyelim ki 1 lira) , gömleğin fiyatı 3 liraya yükselir. Üretici
bankaya faizli borcunu ödeyecektir. Bu borcuda bütün gömleklerinin fiyatlarına
bölüştürür, gömleğin fiyatı böylece 4 liraya yükselir. Üretici devlete vergide
verecektir, bunu da fiyatlara yansıtır (cebinden verip zarar yapmayı düşünemez
!...). Bir gömleğin üreticiden çıkış fiyatı 5 liraya yükselir. Aynı şekilde
fiyatlara vergi, faiz, kâr yansıması toptancı da , sonra perakendeci de (mağazada)
olur. Toptancıdan gömleği alış fiyatı (maliyeti) 5 liradır. Üzerine kâr, faiz,
vergiyi koyar, fiatı 8 liraya çıkar. Aynı durum mağaza sahiplerince de uygulanır.
Maliyet (8 lira) artı, vergi, faiz, gömlek 11 liraya yükselir (İslam'da faiz
olmadığı gibi vergide, ana paradan, üreticiden direk alınır, vergi borcunun
ürettiği mallara yansıtılmasına engel olunur...).
Böylece 2
liraya mal olan, kârla 3 liraya satılacak mal, tüketiciye 11 liraya yansır. Bunun 3.5
lirası faiz, 3.5 lirası vergi, 3.5-4 liras da maliyet artı kardır. İşte enflasyon,
işte hayat pahalılığı budur.
Başka bir örnek verelim :
Zengin bir adam 100 lirasını %50 faizle bankaya yatırır. Bir yıl sonra 150 lirası
olacaktır. Banka bu parayı alır, kendisinden traktör almak için kredi (üzerine faiz
bindirilen borç ) isteyen çitçiye % 100 faizle borç verir. Banka bir yıl sonra 200
lira alacaktır.
Çiftçi
traktörü alır, çalışır, alın teri döker, yorulur... 200 lira borcu bir yıl sonra
bankaya öder. Çalışan çiftçi; kazanan,zengin-banka ortaklığı olur ve çark
böylece dönmeye devam eder.
Peki islami
bir ortaklık, faizsiz bir fabrika nasıl kurulabilir? Fabrika için beş şeye ihtiyaç
vardır :
Çalışacak
işçi, fabrikanın kurulacağı arsa, idareci-planlamacı mühendisler,
makineler ve fabrika binası için para ve yol, su, elektrik... ihtiyacını
karşılayacak bir devlet desteği.
Bir köy ahalisi
işçi olarak çalışır, arsa olarak o köyün boş bir arazisi satın alınır, zeki
insanlar planlamayı yapar, zengin bir insan parasını ortaya koyar, devlette; iş,
toprak, zeka ve parayı çalıştıran bu ortaklığa yol, su, elektrik... yardımlarında
bulunur. İşsizliği engelleyen, arsayı çalıştıran, zeka göçünü önleyen,
parayı yastık altından çeken, devlete belli bir mali destek sağlayan, faizin,
enflasyonun olmadığı bir fabrika, böylece kurulmuş olur.
Daha
sonra beş grubun her biri, üretilen malın ortaya çıkmasındaki katkılarına göre
paylarını alır.
Sömürü yok, işsizlik yok,
enflasyon yok... Çünkü islam var. ...Çok kısa özetle faiz ve zararları bunlardır.

KÂR VE SOSYALİZM
Küba devrimine ilgi duyup havaiye giden Fransız filozof ve
ekonomist Charles Bettelheim, Che’ye ”...Çalışanların , üretimin artmasına ve
kalitenin yükselmesine özen göstermelerini teşvik edecek bir ücret uygulamasını
savunur...” ( yani kârı ; uyarıcı ücreti savunur) ama Che “ bunlar kapitalizmin
uyarıcılarıdır , bunlar yerine moral uyarıcıların olması gerektiğini savunur. “
ve bu görüşü reddeder. Bettelheim teorisinde iddialıdır: ”Deneyimlerim bana
, moral uyarıcıların , üretim üzerinde hiç bir yararlı etkisi olmadığını
göstermiştir.
FAİZ İLE ALIŞ VERİŞ( KÂR ) ARASINDA İKİ
FARK VARDIR
RİSK: KÂR - ZARAR ORTAKLIĞI VE SARF EDİLEN EMEK.
KAPİTALİST SİSTEMDE KÂR DA FAİZ
GİBİ ZARARLIDIR!MESELA PEŞİN BİR MAL X LİRADIR AMA VADELİ OLUNCA 2X LİRA OLUR, BU
SİSTEMİN BİR SORUNUDUR.


AVRUPA 'İslam Bankacılığına' yöneliyor.
Krizi aşmak için AB ülkelerinde 'kâr paylaşımına' ve 'İslami bonoya'
dayalı 'faizsiz' finans kurumları oluşturmak çabaları yoğunlaştı.Fransız
TV'lerinde bu konuda tartışma programları yayınlanıyor.Bunlardan birini
cep telefonumla görüntüledim.Örneğin...İngiltere'nin 'İslami bono', yani
finansal sertifikanın Arapça adı olan 'sukuk'ları...Konunun duyarlı alanı
bu paraları toplayan kurumların hangi yatırımlarda
kullanacakları...'Alkol, domuz, porno, kumar, silah' gibi sektörlerde
kredi ya da yatırım olarak kullanılmaması kesin ön şart. Büyük bankaların
böyle bir kısıtlamaya girmeleri mümkün değil.O nedenle yeni finans
kurumları oluşturuluyor.Bunlar, 'modern finansa ahlaki alternatif'
kapsamında düzenlenecek.Fransa Ekonomi Bakanı Christine Lagarde, Körfez
yatırımcılarına yaptığı bir konuşmada 'Londra ya da herhangi bir yerde
olduğu gibi Paris'te de rahat olmaları için gerekli adımların atılacağı'
sözünü vermişti.Düzenlemeler 'İslami bono sukuk'ların yanı sıra emlak alım
satımıyla da ilgili...Televizyonda izlediğim tartışmada 'petrol
zenginliğinin yanı sıra Fransa'da yaşayan Müslüman halkın tasarruflarının
da hedef alındığı' konuşuldu.Avrupa'nın ve İngiltere'nin ilk İslami finans
kurumu 'İngiltere İslam Bankası' 2004'te kuruldu.Son 5 yıldan bu yana
20'ye yakın İngiliz finans kurumu, İslami finans hizmeti veriyor.
Türkiye'nin kozu
TÜRKİYE İslami bankacılık ve İslami finansa yıllar önce geçmişti.Öncülüğü
Turgut Özal yapmıştı. Hukuki, mali, uzman altyapısı hazır.Avrupa daha yeni
uyanırken, Türkiye elindeki bu kozu oynayabilirse, krizi aşmakta önemli
katkı sağlayabilir. Devlet garantili İslami bonolar, İslam bankaları
tarafından Avrupa'ya göre daha cazip koşullarla çıkartılabilir.Gayrimenkul
satışlarında yasal düzenlemeler yapılarak 'çekmek' bir yana 'kaçırmak'
odaklı olumsuzluk giderilebilir.Bakınız İngiltere 5 yıl içinde almış
başını gidiyor.Altyapısı çok daha önceden hazır olan Türkiye'de ise İslami
bankalar ve İslami finans kuruluşları ne yazık ki, gereken performansı
gösteremediler.Kendi eksikleri ya da yetersiz insan kaynakları nedeniyle
değil, devletten gereği kadar destek görmedikleri için.Bakınız Fransa
Ekonomi Bakanı, tarih vererek İslam sermayesine çağrı yapıyor, güvence
vermişti.İyi denetlenirse, tarikatlara, siyasi İslam oluşumlarına kaynak
aktarmak kuşkularından uzak tutulursa İslam finans kurumlarının laiklikle
veya karşıtlığıyla ilgisi olamaz.
Milliyet-Güneri Cıvaoğlu:15.04.2009
Okuyun Rahmetli Erbakan Hoca'nın Adil Ekonomik Düzenini de öğrenin
J |
Cameron’dan İslami bonoya ‘Selamün Aleyküm’
Küresel ekonomide 2008 yılından
sonra başlayan yavaşlamaya direnç gösteren İslami finans, Batı
ülkelerinde geleneksel bankacılık üzerindeki baskıyı artırmasıyla ilgi
odağı oldu. ‘Dünya İslami Ekonomik Forumu’nda konuşan İngiltere
Başbakanı David Cameron ‘Selamün Aleyküm’ diye başladığı konuşmasında,
İngiltere’nin İslami bono çıkaracağını söyledi. ‘İslami Bono’nun
piyasalarda işlem göreceği ilk Batılı ülke olmaya hazırlanan İngiltere
uygulamayla daha çok Müslüman yatırımcıyı ülkeye çekmeyi amaçlıyor.
( Star,
30 Ekim 2013)





AKBANK
...
1.000'e yakın çalışanını işten çıkaran Akbank, dokuz aylık bilançolar
dikkate alındığında borsanın en karlı bankası. Ancak bankanın 9 aylık karı
dolar bazında yüzde 34 düşmüş durumda. (Döviz kurlarındaki yükselişten
kaynaklanıyor) ...
2001 YILINI UNUTMAMANIZ GEREKİYORDU! : Krizin nedenleri üzerine dönemin (22'inci dönem) milletvekillerinden
bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Onlarca uzman
çalıştırıldı. Ve 1130 sayfalık bir rapor yayımlandı.Raporun 289'uncu sayfasının (Ziraat Bankası'nı inceleyen) son cümlesini
aktarıyorum: "Banka, (Ziraat Bankası) 19.02.2001-23.02.2001 tarihleri (5 günlük
bir süreçten bahsediyor) arasında en çok Akbank A.Ş'den ortalama yüzde
2.318 (yanlış değil yüzde ikibinüçyüz) maliyetle borçlanmış ve bu
dönemde sözkonusu bankaya (Akbank'a) 110 trilyon TL faiz ödemiştir."Raporun 299 sayfasında ise Akbank ile Halk Bankası arasındaki durum şöyle
özetleniyor:
"Bankaca, (Halk Bankası) 19.02.2001/02.03.2001 tarihleri arasında (yine
5 günlük bir süreden bahsediyoruz) Akbank A.Ş'den günlük ortalama olarak 572.350
milyar TL borçlanılmıştır. Bu borçlanmalar nedeniyle maruz kalınan faiz gideri
286 trilyon 423 milyar TL7dir. Akbank A.Ş'inden yapılan borçlanmaların ortalama
faizin maliyeti yüzde 1.801 (Yüzde binsekizyüzbir) olarak hesaplanmıştır." Anlayacağınız, (Resmi raporlara girdiği kadarını yazıyorum)
Akbank 2001 krizinde sadece 5 günde, iki kamu bankasından (yüzde
binlerin çok üzerinde bir faiz uygulayarak) 400 trilyon lira
(bugünün parasıyla 300 milyon dolar) para kazanmış bir bankadır...
Ben o bankanın yönetici olsam,
Suzan Sabancı'ya bunu hatırlatır, "Efendim geçtiğimiz krizde kamu
bankalarından beklenmedik ve anormal bir gelir elde ettik. 5 günde 300 milyon
dolar faizden para kazandık. Kazandığımız para, kamu bankalarının zararı olarak
Hazine tarafından karşılandı ve bunu toplum ödedi. Bugün bırakın da yılda 24
milyon dolar zarar edelim. En azından bu topluma ve Türk ekonomisine karşı bir
sorumluluğumuz var" derdim.
( Yavuz Semerci-
17.11.2008)
FAİZ LOBİSİ
Dünyada faizler düşük. Rezerv para birimleri olarak bilinen
ABD dolarının bir yıllık faizi yüzde 1.1, on yıllık faizi de yüzde 1.97.
Euro ve Japon yeni de öyle. Dolayısıyla enflasyondan arındırılmış faiz
anlamına gelen reel faizler dünyada negatif seyrediyor. Çünkü ABD'de
enflasyon yüzde 3, euro bölgesinde ise yüzde 2.5 düzeyinde gidiyor.
Dünyada faizler böyle düşük hatta negatif olunca, para tacirleri paradan
para kazanmak için kendilerine yüksek kazanç sağlayacak alanlar
yaratıyorlar! Bu alanlardan biri de Türkiye. Çünkü dünyadan ucuz
borçlanılan para, Türkiye'ye getirilip çok yüksek fiyattan pazarlanıyor.
Bunu yaparken, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından
yararlanılıyor, onlar kanalıyla Türkiye'nin notu düşük tutuluyor, hatta
Türkiye'nin üzerinde sürekli "notunu düşüreceğiz" baskısı ve endişesi
yaratılıyor. İşte faiz lobisi ve notçuların bu ortak oyunu sonucunda,
Türkiye Hazinesi'nin 2011'de 14 milyar lira fazla faiz ödediğini
unutmayalım. Gelelim faiz lobisinin kim olduğuna... Dünyada ucuz olan
kısa vadeli parayı getirip, Türkiye'de pahalıya satan ve kârına kâr katan
sıcak paracıların çıkarlarını kollayanlara, "faiz lobisi" deniyor...
Dünyada reel faizler negatifken Türkiye niye çok yüksek faiz ödesin?
Niye birilerinin soygununa göz yumsun? Ama bu faiz lobisi öyle baskıcı ve
ısrarcı ki! ...Deutsche Bank ve Commerzbank ekonomistleri, yabancı
basında, Türkiye ekonomisinin 2009'da 120 milyar dolar bulamazsa batacağını
söylediler defalarca. Türkiye batmadı, IMF'ye de gitmedi ama bu iki banka
battı ve Alman devleti bu bankaları kurtarmak zorunda kaldı. Gelelim
faiz lobicilerinin yalanlarına... Lobi, faizlerin piyasada para arz ve
talebine göre belirlendiğini söylüyor. Ama ne tür piyasadan bahsettiğini hiç
söylemiyor. Söyleyemez çünkü paranın fiyatı olan "faiz", eğer tam rekabet
piyasası varsa arz ve talebe göre belirlenir. Oysa para piyasası, eksik
rekabet piyasasıdır. Piyasada oligopollerin yanı sıra regülatör kuruluş
olarak merkez bankaları var. Bir de parayla not verdikleri artık defalarca
ispatlanan ülke notu belirleyicisi derecelendirme kuruluşları var.
Dolayısıyla faizlerin piyasada para arz ve talebine göre belirlendiğini
söylemek kocaman bir yalandan başka bir şey değil. O halde, yıllardır
halkı kandırarak soyan, insanların alın teriyle kazandıkları paraları
çalanlara yardımcı olan bu faiz lobisiyle mücadele etmek görevimiz olmalı.
( Sabah:
Süleyman YAŞAR:
16.01.2012 )
Yiğit Bulut'tan faiz üzerine
Türkiye, 1980-2011 sonu arasında 2 trilyon dolardan
fazla kaynak elde etti. 1980-2007 arasında bu kaynağın 1.2 trilyon dolardan
fazlası iç ve dış borçlanma ile elde edildi. Paranın sistem dışında toplanması
ve vergi toplayamamamızın sonucu ağır oldu ve yapılan borçlanmaya karşı son
30 yıl içinde, büyük kısmı 1980-2007 arasında olmak üzere; 450 milyar dolardan
fazla, sadece faiz ödedik. 450 milyar faiz ödediğimiz dönemde sadece 80-100
milyar dolar arası değişen bir yatırım yaparken, 250 milyar dolara yakın da bir
personel giderimiz oldu. Bu noktada ortaya çıkan çarpıcı veri, personel
giderimiz ile yatırım yaptığımız tutarın toplamı ödediğimiz faiz kadar olamadı.
Daha açık yazayım: 1980-2007 arasında "Devletin çalıştırdığı personele
ödediği paranın üstüne yaptığı yatırımı da" ekleyin "faiz lobisine" ödenen rakam
çıkmıyor! 2001 krizi sonrası dönemde faiz rekoru 2004 yılına ait. tam olarak
52 milyar dolar. haftada 1 milyar dolar, günde 166 milyon dolar. Bugün
maaşınız "düşükse" araya giren ve size-çocuklarınıza gidebilecek miktarı emen
"5000 kişilik gerçek-tüzel" kişiden oluşan bu "arkadaş topluluğu" yüzünden! (
HT, 12 Temmuz 2011, Star, 30 Nisan 2013)
Süleyman Yaşar ve son çalışması FAİZ LOBİSİ adlı kitabından
Faiz lobisi dünya genelinde ucuz olan paranın yüksek fiyattan satılması için bazı ülkelerde yapay riskler yaratıyor.
Bazı Merkez bankalarına
baskı kurarak, faizleri küresel şartlara uygun olarak
indirenlerini engelledikleri gibi yükseltmelerini de
sağlıyor.Türkiye'nin kredi notunun düşük olması
için ellerinden geleni içeride ve dışarıda yaptıkları gibi medya yoluyla Türkiye
hakkında
olmayan riskleri yaygınlaştırıyorlar...
Dünyada faizler çok düşük hatta nominal faizler bile negative seviyedeyken, medyada büyük bir gürültü çıkarabiliyorlar.İç ve dış basında Türkiye'nin kredi bulamayacağı konusu
birdenbire işlenmeye
başlıyor.2006'da Merkez Bankası Başkanının görev süresi dolunca yeni bir Başkan atanması için AK PARTİ Hükümeti adayını
belirledi ama istediği kişiyi atayamadı! Niye? Çünkü
TÜSİAD rant kollama adına bürokraside köprü başı olan bir makama kendi istemediği kişinin atanmaması için elinden geleni yaptı.Hükümet Albaraka Türk Katılım Bankası
Genel Müdürü Adnan Büyükdeniz'i Başkan olarak önerdi. Bu isim hakkında medyada birden bir olumsuz bir fırtına
başladı. Dönemin Cumhurbaşkanın Sezer atama kararını veto
etti. Sonuçta yeni bir başkan atandı ve başkanın ilk icraatı faizleri artırmak
oldu. ( Star, 29 Nisan 2013)

ALTINDA SPEKÜLASYON
Altın fiyatlarında geçtiğimiz günlerde sert dalgalanmalar oldu. Borsalar
yükselirken altın düşüyordu, şimdilerde borsalar düşüyor, altın yükseliyor.
ALTINDA DA KERİZ SİLKELENİYOR:
Büyük oyuncular, borsa zirve yapınca borsada, altın zirve yapınca altında
fiyatları düşürüyorlar. "Keriz Silkeleme" operasyonu ile küçük yatırımcıların
elindeki hisse senetlerini, altınları topladıktan sonra fiyatları tekrar
yükseltiyorlar.
BÜYÜK PARA HAKLIDIR:
Ortada getiri arayan, fonlar ve gruplar var.
Bunların parasal büyüklükleriyle orantılı olarak piyasayı etkileme güçleri de
yüksek. Bu fonlar "Büyük para haklıdır" sözünün gereği olarak nereye giderlerse
orayı canlandırıyor. Borsaya gidiyor, borsa yükseliyor, altını satıyor, altın
düşüyor, sonra dönüp altını alıyor, altın tekrar yükseliyor. Bu ticari süreç
geçmişte olduğu gibi tekrarlanmaya devam ediyor. Özetle, yatırım kararları
alırken yaratılan yapay algılamalara ve piyasaların rüzgarına kapılmamak
gerekiyor. Çünkü algılamalar ve rüzgarın yönü kısa sürede değişebiliyor.
(
Güngör Uras: Milliyet:
26 Ağustos 20139 )

Haberlerle
altın yükselecek deniyor, halkı gaza getirtip aldırıyorlar, çıkınca
ellerindeki yüklüce altını yüksek fiyata satıyor, altın piyasada aşırı artınca
ucuzluyor, ucuzlayınca da ucuz fiyata sattığı altını alıyor Yahudi!

Vahşi kapitalizme dair notlar
-Japonya Teknolojik araçları ABD'ye satar, ABD para yerine şirket hisselerini
Japonlara verir. Japonya almak zorundadır ürünlerini satmalıdır ama aldığı para
değildir, kullanmaz, sadece bir kaç kağıt parçası. Sonra ne mi olur, ABD'de o
şirket batar (!) ve Japonya'nın elinde sattıklarına karşı sadece değersiz bir
kaç kağır parçası kalır. Bu bir çok ülkeye uygulanır!
-ABD doları bankaya yatırı sonra sanal alemde o para bankadan hiç çekilmeden
alış verişlerde kullanılmaya başlanır. 100 dolar bankada durur, onu bir şirket
aldığına karşılık başka şirkete sanal alemde transfer eder hesabına, o para ile
şirket yeni mallar alır o parayı sanal alemde borcunu öder. Artık yeni şirkette
o parayı kullanacaktır. Para 100 dolardır ama yüzlerce dolar gibi kullanılır ve
aslında sadece bir bankanın kasasındadır hala! Karşılığı olmayan para gibidir
bir bakıma!
-ABD son bir kaç yılda karşılığı olmayan, altın olarak karşılığı olmayan para
basmaktadır piyasaya. Borcunu ödemektedir ama aslında o paranın değeri yoktur!
-Dünyadaki tüm şirketler binlerce adette olsa sonuçta 10- 15 aileye bağlıdır!
-Nathen Mayer Rothschild, İngiliz Fransız arasındaki Waterloo Savaşı'nın
sonucunu önceden öğrenir. Savaşı Fransızlar kazanmış gibi hareket eder, elindeki
tüm hisse senetlerini satar. Herkesi de buna yönlendirir. Ama aslında savaşı
İngilizler kazanmıştır ve el altından tüm satılan hisse senetlerini toplar. Bir
gecede servetlerini defalarca katlarlar. İngiltereye de hakim olurlar sonra
Fransa'ya borç vermeye başlarlar. Bunu diğer avrupa ülkeleri, sonra Çin, Amerika
gibi ülkelere el atmaları izler.
-Dünyadaki tüm paranın sadece %1'i üretime harcanır. Geri kalan faiz, bono
türü satışlar ile elde edilen kar (!) için kullanılır.


|